Zihnin En Büyük Bariyeri: Korku

Çocukların dünyasında korku diye bir şey yoktur. Zamanla hayatlarına dahil olur bu kavram. Dokunduğu cismin sıcak olduğunu anlaması için temas etmesi gerekir. O zaman sıcak olan herhangi bir şeyden korkmasını öğrenir. Annesi dışarıda yapmaması gereken bir davranışı söyler. Çocuğu yapmaya devam edince “Bak bu abla/abi kızıyor.” diye yoldan geçen herhangi birini ya da o an etrafında olan yabancı birini işaret eder. Çocuk, o davranışı yaptığında birinin ona kızmasının getirdiği korkuyu öğrenir.

Hepimizin korkusu farklı. En büyük korkumuz her ne ise çocuklara da o korkudan kaçınmayı öğretiriz istemsizce. Öyle yapma, yaparsan başına bu iş gelir. Şöyle davranırsan, tepkisi bu olabilir, sorun yaşarsın. Şunu söyleme, söylersen etrafında kimse kalmaz, yalnız kalırsın. Bunu yapma, dalga geçerler vs. Bu sebeple de çocuklar, hiç yaşamadığı durumlardan bile korkar hale gelirler. Yaşanacak durumun korkunçluğu yüzümüze yansır çünkü. Bu da çocukların o yansımayı almasına sebep olur. Bu, yaşanmaması gereken bir durumdur artık, o davranışlar yapılmamalıdır. Korku denen şey her ne ise uzak durulmalıdır. Çocuk, kendisine yansıtılan bu durumu zihninin bir yerine kodlar.

Zaman geçtikçe korku kodları çoğalmaya başlar, yeni insanlar tanıdıkça şekillenir, farklılaşır. Belki cesaretlenmeyi öğrenirse kişi, o kodların bazıları değişir ya da silinir. Ama hepsini silmek zordur hatta imkansızdır. Geriye dönüp baktığımızda cesaretle yüzleştiğimiz, yapabildiğimiz o işler, o hareketler, o yerler şimdi; korkutucu, yapılması ve gezilmesi zor yerlere dönüşür. Aslında kendi kendimize ördüğümüz o korku duvarları hareket alanımızı kısıtlar, kendi konfor alanımıza hapseder bizi.

Gördüğümüz, öğrendiğimiz o işlerin geçmişe göre bizi geliştirdiğini düşünürüz. Geçmişe göre daha iyiyizdir elbette. Bu nedenle konfor alanımızı da genişletmiş gibi gelir bizlere. Ancak korkular da aynı oranda genişler, eğer biz onlar için bir çaba sarf etmezsek. Bu da konfor çemberini kısar, görünmez bir ağ çizer etrafımıza. Her adımda geliştiğimizi de düşünsek, artık o alandan çıkmak daha da zorlaşır. Zamanın da çevrenin de farkında olmadan bize açtığı bir tuzaktır bu. Biz onları fark edene kadar da çukur büyümeye başlar. İçinden çıkılamayacak bir noktaya geldiğinde her şey çok daha zor olabilir.

Çocukken korkusuzca yaptığımız o işler, aslında risklerini bilmediğimiz için sergilediğimiz davranışlardır. Hareketlerimizin sonuçlarını bilmeden sadece yapmak istediğimiz için yaptığımız durumlar haline gelir. Biz yaptıkça olayın olumsuz sonuçlarını göre göre, yaşaya yaşaya öğreniriz. Bu yaşanmışlıklar da bizim korkularımızı oluşturur. Artık aynı hareketi yaptığımızda bir olumsuz sonucun olabileceğini biliyoruzdur ve o olumsuz sonucu bile bile, o hareketi gerçekleştirmek eskiye nazaran daha da zordur. Bile bile tekrar aynı şeyi yaşamak istemeyiz. Bir nevi savunma psikolojisi devrededir artık. Korku duvarına bir tuğla daha eklenmiştir.

Korkular hayatımızın bir yerinde hep var olacak, var olmaya da devam edecek. Asıl sorun yapmak istediğimiz, yapmaktan çekindiğimiz işlere müdahale etmesi. Neticede geçmişin getirdiği bazı davranışlar, bugünkü bizi oluşturmuştur ve yarınki biz için de, var olan korku duvarını yıkmak gerekecektir. Önemli olan o korkuları bilmek, yeri geldiğinde yüzleşecek cesareti sağlayabilmek. Çünkü hayat, anlardan oluşan bir bütünlüktür. Bazen o anları korkularımız sebebiyle kaçırıyoruz. Bir nedene ihtiyaç duymadan yaşanılan her gün özeldir. Her gün cesarete ihtiyaç duyar ve sadece cesaret edebilenler o günü yaşayabilir.

Her günü özel bir gün gibi yaşayabilmek dileğiyle…

Leave a comment