Öğrenmek istediğiniz bir konuyu ne kadar sürede öğrenebildiğinizi düşündüğünüz oldu mu? Ne kadar hızlı ya da ne kadar yavaş? Kısa sürede mi yoksa zaman alıcı bir şekilde mi? Hedef verdiğiniz süre ne kadardı peki? Kısaltabilmek mümkün müydü?
İşte, bugün sizlere öğrenme işlemini daha kalıcı hale getirmeyi hedefleyen bir yöntemden bahsedeceğim: 50/50 yönteminden. Bu yöntem, öğrenmeyi kalıcı hale getirmek, bilgileri pekiştirebilmek ve sağlamlaştırabilmek için öğrendiklerinizi başkalarıyla paylaşmalısınız demek istiyor bizlere. Bugün öğrendiğiniz her şeyi arkadaşınıza anlatın ve neler olacak seyredin sonra.
Uygulama şu şekilde olmalı bu yöntemde: Kendimize verdiğiniz hedef sürenin %50’sinde öğrenme işlemini gerçekleştirip geri kalan %50’sinde de öğrendiklerimizi başkalarına aktarmamız gerekmekte. Ancak illa bu aktarmayı yapmak istiyoruz diye birini bulmamıza gerek yok. Bir kağıda yazabiliriz, bir blog açabilir burada paylaşabiliriz, podcast ya da youtube kanalları oluşturup orada başlıklar halinde içeriğimizi kolaylıkla anlatabiliriz. Yani, öğrendiklerimizi üretime dökmek istiyorsak artık daha da iyi öğrenmek için şimdi tam sırası 🙂
Genelde kendimize ait bir içerik oluştururken ve bunu başkalarıyla paylaşırken tereddüt ediyoruz. Acaba yanlış bir şey söyledim mi ya da yazdım mı? Bu yanlışlığı gördüklerinde linç yer miyim(günümüzün sosyal medya problemleri arasında) gibi sorular, adım atmamızı güç hale getirebilir. Ancak zaten bu yöntemin amaçlarından biri de neyi öğrenebildiğimizi fark edebilmek. Örneğin; biz ekibimizde iki günde bir Power BI eğitimleri vermeye çalışıyoruz. 5 kişilik bir ekibiz ve sırası gelen öğrendiklerini paylaşıyor. Aslında Power BI konusunda hiçbirimiz uzman değiliz ama uzmanlaşabilmek için çalışıyoruz ve gayretimiz, öğrendiklerimizi ekibimizdeki diğer arkadaşlara da öğretebilmek. Bilgileri paylaşma sırası bana geldiğinde, normalde kendi öğrenme kanalımı oluşturan videoyu izlerken, izleyip not alıp geçiyorum. Videodaki örnekleri yapıp kendi programımda da aynı çıktıyı verebildiysem, videoda her şey sıkıntısızca ilerliyor. Ancak bilgileri aktarma sırası bana geldiğinde videoyu defalarca izliyor ve arkadaşlarımın daha iyi öğrenebilmesi için örnek geliştirmeye çalışıyorum. Örnek geliştirirken aslında neyi öğrenebildiğimi fark ediyorum. Öğrenemediklerimi tekrar tekrar videoyu izleyerek öğrenmeye çalışıyor ve bunu nasıl daha iyi aktarabilirim sorusuyla da kendi öğretme tekniklerimi geliştiriyorum. Aslında 50/50 kuralı bizi farklı açılarda da geliştiren bir teknik. Sadece biz, örneği anlatırken sunum becerilerimizi güçlendiriyor, örnekte neyi geliştirebileceğimize dair arkadaşlarımızdan sorular alıyor eğer bilmiyorsak not alıp öğrenmek için kendimizi zorluyor ve x kadar yol kat edecekken 3x kadar yol kat edebiliyoruz.
Çevremde sadece blog yazıları paylaşarak kendilerine çok farklı alanlarda kariyer kapısı oluşturan arkadaşlarım var. Öğrendiler, öğrendiklerini yanlış ya da doğru demeden paylaştılar. Yanlışlarını da o yolda düzeltebildiler zaten. Yeter ki öğrendiklerinizi paylaşabilin. Ve sonra da hayatınızdaki değişimi izleyin.
Henüz deneme fırsatı bulamadım ama kitap okurken de altını çizmekten ziyade bölümü ya da kitabı bitirdikten sonra kitaptan öğrendiklerimizi, olayları, aklımızda kalan cümleleri yazdığımızda kitabın kalıcılığı da artmaktaymış. Daha önce deneyen olduysa yorumlarını bekleriz 🙂
“Bir konuyu yeterince basit bir şekilde açıklayamıyorsan, o konuyu yeterince anlamamışsın demektir.” demiş Einstein. Bakalım, biz neleri anlamışız öğrendiklerimizden?
Sevgilerimle.
Leave a Reply