Zamanın İçindeki Zamansızlık

Hepimizin ortak bir yönü var. Sıkışınca, anlam veremeyince, düşünmek istemeyince saklandığımız, hali hazırda bizi iyi hissettirmese de çevremizce de kabul gören bir bahane: Zamansızlık.

Her şeyi yapmak istediğimiz bu sınırlı çerçevede bir bakıyoruz ki, hiçbir şey yapamamışız, bu gemi hiç yol alamamış, aynı yerde demir atmaya devam ediyor. O her şey bizi hapsetmiş, yarına sığınarak “Zamanım yoktu ki hiç bugün!” diyerek yarından medet umarız bu her şeyi yapabilmek için. Yarın da kendi yarınına yıkar sorumluluğunu. Elde var koca bir sıfır.

En büyük problemlerden biri de bu işte. Her şeyi bir güne sığdırabilme isteği. Bu isteklerden birini bile sığdıramayacağımızı anladığımızda, yapabileceklerimizi de yapmamak daha cazip bir seçenek gibi görünüyor. Sanki yarın hepsini yapabilecekmişiz gibi. İşin kötüsü o her şey de her gün, yanına bir seçenek daha ekliyor. Gitgide kartopu etkisiyle büyüyor yapılmak istenen şeyler. Bir günümüzü daha çalarak günler geçip gidiyor. Hiçbir seçenekten de vazgeçemiyoruz tabi.

Tam böyle bir andayken bir yardım eli belirir, kendi kendimize uzattığımız. Önceliklendirme mi yapsak acaba?

İyi bir çözümdür ama bu sefer de bu kadar fazla seçeneğin olduğu bir çukurda, her biri de cazip gelirken üstelik, karar vermek tam bir cehenneme dönüşür.

Geçenlerde bu döngünün tam ortasında kalmıştım ben de. Yapmak istediğim o kadar çok şey varken hiçbir şey yapamamanın suçlusunu zaman olarak belirlemiş, kurtulmuştum sanki. Yine de yapamamış olmak rahatsız ediyordu beni. Bu rahatsızlık bir zaman sonra çözümüne ulaşmak istedi bir an önce. Bu kadar zamansızlıktan yakınırken biri şu soruyu sordu:

“Şu an her şeyi yapabileceğin 24 saatin olsa, ne yaparak geçirirdin?”

Bu soru karşısında iyice düşünmek zorunda kalmıştım. Ortalama her isteğime doğru bir saat vermeye çalışırken, 24 saati doldurmak şöyle dursun, 10 saatimi bile planlayamamıştım. Yoluna artı bir katarak uzayan yapılacaklar listesi, gerçek manada koca bomboş bir gün sunarken bana, hepsini bir arada yapmak, bunu planlamak, tüm isteklerimin aynı günde toplanması; günü, sıkıcı, keyifsiz bir güne dönüştürmüştü. Hiçbir şeyden sorumlu tutulmadığım, keyfimce yaşayabileceğim o günde sadece 5-6 anlamlı işi sığdırmış, istediğim o uzun zamanı planlayamamıştım. Bomboş kalmıştı.

İşte o zaman anlamıştım. Bizim anlamlandırdığımız ve yüklediğimiz şekildeki zamanda bir problem yoktu. Sorun tamamen plansızlıktı. Her şeyi yapabilme, o mükemmel olma isteğinden kaynaklanıyordu. Her gün sadece 10 dakika vaktimiz kalıyordu belki ama biz 10 dakikada 5 iş bitirmek istiyorduk. İmkansızı ve aşırı verimsiz bir düzeni kendimize uydurmaya çalışıyorduk. Olmayınca da tüm sürecin yükünü omuzlarımıza alarak “Başarısızlık” etiketini üzerimize yapıştırıyorduk.

Belki de sorun tamamen bizim başarı tanımımızdaydı. Çok iş bitirmiş olmayı başarı sanıyorduk. Uzun vadeli sonuçlara odaklanmıyor, kısa vadede sonuç görebileceğimiz alanlara yöneliyorduk. Çalışmak istiyorduk ama uzun ve yorucu süreçlerden kaçınıyorduk. Tembel değil, sabırsızdık. Hızın mükemmel sayıldığı bu çağda, sabır bizim için tahammül edilemez bir noktada sayılırdı.

Boşlukları Yakala

Bu noktada hedef belirlerken heyecanlanırız ama gerçekçi davranmadığımızda ise kaçınılamayan son gerçekleşmek durumunda kalır. O halde her şeyden önce gün içindeki gerçek boşlukları ve sürelerini belirlemek gerekir. Örneğin, ulaşımda geçirdiğimiz o vakitler nasıl değerlendirilebilir? Hangi işler oraya sıkıştırılabilir? Ya da bir ders arası, öğle arası hangi küçük işi sığdırabiliriz?

Hedeflere Gerçekçi Bir Süreç Belirle

Boşluklarımızı bulduğumuza göre sıra “Verdiğimiz hedefleri bu boşluklara sığdırabilir miyiz?” i bulmaya geldi. Bu noktada ise hedeflerimize ideal bir süre belirlemek gerekecek. Gün içinde gerçekten bir boşluğunuz oluyorsa burada zorlamaya hiç gerek yok. Sadece bir hedef ideal kalacaktır. Bu sürede de absürt hedefler girmemek önemli. Bir saatlik boşlukta bir kitap bitirmek oldukça sıra dışı bir hedef olacaktır. Ya da bu boşlukta bir eğitim izleyip onunla ilgili örnekler çözebilmek eğitimi sağlamlaştıracakken, beş eğitim izleyip pratik yapamamak o hedefin verimliliğini yitirmeye sebep olabilir.

Hedef Oburu Olma

Kişinin yapmak istediklerini bilmesi iyi bir durumdur ancak isteklerini yanlış planlamak süreci batırabilir.

Boşlukları belirleyip doğru planladığımızda süreci az çok tahmin edebilir hale geliriz. Bu durumu aylık plana vurduğumuzda çıkacak tablo bir ya da iki hedefe kucak açabilirken, bizim aç davranıp dört belki de beş hedef belirlememiz yapabileceğimiz o iki hedeften de bizi alıkoyacaktır. Bu nedenle hedefleri sıralı belirlemek, burada olgun davranıp sabırlı olabilmek çok önemli. Adım adım ilerleyebilme fırsatını kendimize tanıyamazsak, üç beş ay sonra aynı noktada bulunduğumuzu fark etmemize neden olacaktır.

Atatürk’ün de dediği gibi “Yerinde duran geriye gidiyor demektir… İleri, daima ileri!”

Sevgilerimle…

Leave a comment