Herkese merhabalar.
İki haftalık bir aranın ardından yine zihnimden notlar serisiyle karşınızdayım. Bu iki haftalık arada hafta sonlarını sadece dinlenmeye ayırdım ve burayı ihmal ettim. Yeni bir şeyler araştırmadım, yeni olan hiçbir şeyi de hayatıma sokmadım aslına bakarsanız. Bir çeşit inziva da diyebiliriz belki bu durum için. Ancak bu iki günlük dinlenme hafta içi plansız geçen işler neticesinde, yine hafta içi verimsizliğinden kaynaklanan yoğunluğa, o yoğunluk da hafta sonu dinlenmek için ayrılan zamana dönüştü. O zaman da pijama terlik televizyon vakasıyla sona erdi.
Siz de böyle bir boş vermişlik hissettiniz mi bilmiyorum ama iki haftayı sadece bununla özetleyebiliyorum. Geriye dönüp baktığımda bunun çözmem gereken bir problem olduğunu ve aslında yeni başlayan bu serüvenimin geri kalanının verimli olmasını sağlamak için harekete geçmem gerektiğini fark ettim. Aslında fark etmem harekete geçmem için bir sinyaldi. Ancak o hareket hiç gerçekleşmedi. Bir süre sonra da yeni eylemim “üşengeçlik” oldu. Yeni cümlem ise “Boş ver ya, sonra yaparız.”

Sürece teslim olmuştum. Kendi yağımda kavrulsam yeterliydi. O haftayı sorunsuz atlatabiliyorsam işimde, hafta sonu dinlenmek hakkımdı. Gelişmek sadece iş yaşamında kalmıştı. Gelişmek sadece işle alakalıydı. Hayatım diye tanımladığım o kavram sadece işe dönüşmüştü ve artık rüyalarımı da esir almıştı. Yine hayal kuruyordum ama o hayaller için bir şey yapmak istemiyordum.
Sonra dün akşam, bir podcastimde ve yazımda sizlere bahsetmiştim, gelişim defterimi aldım ve geçmişte yazdıklarımı okudum. Kendime bir hedef vermişim, vermişim diyorum artık durumu siz düşünün, bu hedef için de 21 Ocak 2021 tarihini değerlendirme olarak belirlemişim. Ancak dönüp baktığımda bu hedef benim için 6 aylık bir hedefmiş ve son 1 ayında fark ediyorum ki bu hedefte anlamlı bir çıktı elde edememişim.
5 ay önceki ben ile şu anki benden miş gibi bahsetmem de ayrı bir problem tabi ki 🙂
Sonuç ise değişim defterine 19 Aralık 2020 tarihinde güncelleme yazmak oldu. Kendime ne kadar acımasız davranabilirsem o kadar sert bir dille yazıp durdum. Hem kızdım hem üzüldüm hem de sorular sordum kendime. Çözüm belliydi ama harekete dönüşmemişti. Bu süreçte değiştirmek istediklerim elbette vardı ve sebepleri de. Yine zor gelen de vardı nasıl yapacağım diye hem yazıp hem de arka planda nasılı düşünen bir adet ben.

Üşenmek ve bunun sonucunda da harekete geçememek herhalde bir insanın başına gelen en büyük düşman. Çünkü burada savaşı başlatan en büyük rakibimiz: kendimiziz. Bir şeylerin geçip gitmesini izlerken aynı anda bomboş durmak ve geçen zaman sonrasında telafi edeceğim deyip etmemek, kendi kendimize yapabileceğimiz en büyük hakaret belki de. Çünkü sonucu da biliyoruz süreci de. Sadece geçen zamanlarda hedeflediklerimizi unutuyoruz. Hedef ay gelince de derin bir pişmanlık yaşıyoruz. O pişmanlık ki yeniden bir umut da verebilir var olan umudu da söndürebilir. Tam bu noktada dikkat etmek gerek. Kendimizden uzaklaşmamak, uzaklaşsak bile mesafe artmadan kendimizi yakalayabilmek için.
Siz de eğer bu yazıyı okuyorsanız düşünün.
Ne kadar uzaksınız kendinizden?
Yakalayabilir miyiz kendimizi?
Yakalayabilmek için ne yapmamız gerek?
Kendimizi kendimize hatırlatmamız gerek. Benim yaptığım gibi kendimize yabancılaşmamak –mış,-miş dememek için. Ve hedeflere güncelleme atabilmek için 🙂
Hatırlatabilmek ümidiyle…
Sevgiyle ve sağlıkla kalın 🙂
Leave a Reply