Görünmez Duvarları Nasıl Aşabiliriz?

Herkese merhabalar.

Klasik bi’ başlangıç yapayım. Uzundan da uzun bir aradan sonra (neredeyse 9 ay) karşınızdayım. Bu ara nasıl bu kadar uzadı diye soracak olursanız, ben de bilmiyorum. En son yazımı sanki dün yazmış gibi hissediyorum.

Bu satırları özlemişim, Pazar gününüze anlam katabilirsem ne mutlu bana.

Hadi başlayalım.

Hayatımızda bazen çokça hissettiğimiz, bazen de farkında olmadan devam ettiğimiz çok sayıda duvar var. Görünmez o duvarlara çarpınca, varlığını hatırlıyoruz. Genellikle çarpsak da kabul edip hayatımıza devam ediyoruz. Eh, çok kısa bir süre sonra da onları unutuyoruz. Fakat daha sonradan varlığını unuttuğumuz o duvarlar, tecrübe ya da travma olarak adlandıracağımız yeni bir silüete bürünüp zaman zaman kendilerini hatırlatmayı da ihmal etmiyorlar.

Daha sonra zihnimizde ördüğümüz duvarlar, karar verme noktasında bize bariyer yaratmaya başlıyor. Bu bariyerleri ortadan kaldırmadığımız müddetçe farklı noktalara kopyalayıp yapıştırıyoruz bizler de. Yani bizim görmezden geldiğimiz o duvarlar, 1’den 5’e hatta 10’a dönüşüyor.

Bu dönüşüm sürecini, döngü haline getirmek de durdurmak da her zamanki gibi bizlerin elinde. Sadece farkında olmak yetmez. Farkında olup harekete geçmemek döngüyü kabul etmek demektir. Daha doğrusu kaderciliktir. Kabul edip hiçbir şey yapmadıktan sonra şikayet döngüsüne girmek de mızmızlanmaktır. Ve bu mızmızlanmaları, birinin elimize şeker ya da dondurma vererek dindirmesini beklemek kurban psikolojisidir. Bir çözüm değil, sadece olayları tiyatrolaştırmaktır bana göre. Ne de olsa dram seviyoruz 🙂

Hikaye yabancı değil, çok tanıdık. Bu durum biz değilsek bile, çok yakın bi’ arkadaşımız. Çalışma arkadaşımız, ailemiz ya da partnerlerimiz. Ya da ilk seçenek, bizleriz.

Bariyerlerin peşine düşmediğimizde kolayı seçmiş oluyoruz. Hiçbir şey yapmadan başımıza güzel şeylerin gelmesini bekliyoruz. Zorla uğraşmadan başarılı olmak istiyoruz. Başkalarının hayatları gibi yaşamak istiyoruz ama bunların ayağımıza gelmesini diliyoruz.

Kısacası hiç çaba sarf etmeden çok “şey” e ulaşmak istiyoruz.

Tüm bu bariyerlere olur mu bilmem ama kendi bariyerlerim için bir çözüm buldum. Tabi ilk adım, bunu ben çözeceğim diyebilmek.

Çözümün adı şu: Aşım günleri. Bunu küçükken uyumak için kullandığımız koyunların atlayışına benzetiyorum. Bu günün hedefi belli. O çitten atlamayı başarabilmek. Yani o görünmez duvarı aşmak ve hedeflerimize, en çok da kendimize yaklaşabilmek.

Bunu bir örnekle de desteklemek isterim.

Benim hayatımda genel olarak yalnız başına yapılan bir aktivitenin anlamı yoktu(Bu durum sizler için saçma gelebilir, farkındayım). Tek başına dışarı çıkmak, gezmek, sinemaya, konsere gitmek vs. Bunun da bir bariyer olduğunu fark ettim. Yanıma gelecek birini bulamadığımda o aktiviteyi yapmadığımı, yapmadığım için de kendimi mutsuz hissettiğimi anladım. Yine de bunu aşmak benim için kolay değildi. Çünkü hayatıma böyle bir seçeneği daha önce dahil etmemiştim ve bilirsiniz ki, ilk defa yapılacak olan bir şey herkesi tedirgin eder. Bu durumu aşabileceğimi de biliyordum, sadece o ilk adımı atmam gerekiyordu. Ve yaptım. Çok basit bir örnek olsa da bunu kendim için bir başarı olarak görüyorum. Çünkü bunu içimde dev bir hale getirdiğimi fark etmiştim. O an, kendimi çok mutlu hissettim ve günü de kendim için aşım günü ilan ettim.  

Bunu yapmak, zihnimde yaratmış olduğum görünmez o duvarları yıkmak için de beni cesaretlendirdi. Şimdi yarattığım o duvarların listesi elimde ve onları yıkmak için de aşım günlerimi şimdiden belirliyorum. Biliyorum ki, hepsini tek tek yıkmak kolay olmayacak ama görünmeyenleri bularak ilk adımı attım. Şimdi sıra yıkmak için harekete geçmekte.

Başlamanın bitirmenin yarısı olduğunu düşünmüyorum. Zira ben başladım ama bir türlü sonunu getiremedim. Bence burada başladığın işin sana ne kadar hitap ettiği önemli. Eğer o hikayede kendine bir yer bulabiliyorsan bitirmek için çabalıyorsun.

Kendi hayatımızın kahramanı olmak istiyorsak hikayeyi de bizim yazmamız gerekiyor. O zaman yıkım ekibi hazır diyebilir miyiz?

Sevgilerimle 🙂

Leave a comment