Selamlar sevgili okurum.
Nasıl ki bu serinin oluşmasını sağlayan zihnimde çarpışan fikirlerimse, şuan devam etmemi sağlayan yine o fikirler. Günlerdir konuşuyorlar, susturamıyorum da. Bir nesnellik katayım, belki nesnelliğe kavuşunca konudan konuya atlamamı da engellerim diyerek oturdum bilgisayarın başına. Aslında konumuz şu: başkalarının hayatımızdaki etkisi.
Hayatımızı çift kişi yaşıyoruz çoğu zaman: kendimiz ve çevremizdekilerin yorumlarıyla oluşturduğumuz diğer biz. Zaman zaman başka bir görüşe danışmak elbette ki önemlidir ama bunu her zamana dönüştürürsek yaşanılan bizim için pek de anlamlı olmayabiliyor. Sonuçtan memnun kalmıyoruz bazen, bazen de süreçten. Konuşurken söylediğimiz kelimeler bile yabancılaşıveriyor. Kelime ağzımızdan çıktıktan sonra düşünüyoruz. Bu benim cümlem miydi? Hiç “ben” hissetmiyorum ki! Şimdi karşı taraf yanlış bir şey düşünecek hakkımda vs. Kendimizi yansıtırken bile, yanlış ya da doğru, karşımızdaki kişinin bizim hakkımızdaki görüşünü bir filtre haline getiriyoruz.
Bunu demem doğru olmaz.
Şimdi buna tepki verirsem yanlış düşünebilir hakkımda.
Mesajda şu emojiyi kullanmam doğru mu ki acaba?
Böyle böyle düşünüp, düşündüklerimizi de davranışlarımıza yansıttığımız takdirde kendimiz olamayız ki! Bulunduğun kabın şeklini alan bir sıvıdan ne farkımız kalır? Doya doya düşündüklerimizi söyleyemeden nasıl özgür hissedebiliriz? Düşünceler de farklı düşüncelerle karşılaşırsa kendini değiştirebilir ve geliştirebilirken biz, aynı olsun sorun çıkmasın aramızda diye, kendimizi sınırlandırmaktan, sorgulayamaz, sabit fikirli bir insan haline gelmedik mi? Neden bu konuda kolaya kaçıyoruz? Neden bize bahşedilmiş tek bir canda farklılaşmayı seçiyoruz? Tek bir canda neden birden fazla vücutla dolaşıyoruz?
Yalnız olma fikrini sevmiyoruz sanırım. Fikirlerimiz uyuşamazsa, terkedilme korkusu sarıyor benliğimizi. Bu yüzden de her kalabalıkta farklı bir kişiliğe bürünüyoruz. Geçmişte yaşadıklarımız bile değişiveriyor. Neden? Geçmişte yaptıklarımızla yargılanmak istemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki, çoğu kişi hatalarımızı yüzümüze çarpmayı sever. Bu çarpışmayla karşılaşmaya hazır değiliz. Hiçbir zaman olamayacağımız gibi. Çünkü hikayelerimizi değiştirmeye alıştık. Yapılmış olana değil, duyulmak istenene odaklanıyoruz. Kendimizden uzaklaşıyoruz. Her bir değişim, bulunduğumuz noktadan uzaklaşmamıza neden olan bir adım attığımızı gösteriyor. Peki, neden? Neden bizi istediğimiz hayattan uzaklaştırıyoruz? Ve bu sadece bize yapılan bir şey de değil. Biz de aynısını başkaları için yapıyoruz. Hep bir eleştirme merakı. Ama bu eleştirmeler geliştirici yönde değil. Karşısındakini olabildiğince güçle, negatife inmesine sağlama çabası sadece. Ben mutlu değilsem kimse olmasın demek değil de nedir? Bu kadar bencillik çok da fazla değil mi?
Şimdi bu soruları sorgulayalım hayatımızda. Bugün kendimizi “biz” olarak hissettik mi? Hissetmediysek sebebi ne? Sorun bizden kaynaklı mı yoksa dış faktörlerden mi etkilendik? Sorun bizsek neyi yanlış yapıyoruz? Dış faktörler ise, hangi dış faktör daha çok etkiliyor?
Sorular çok. Ancak cevapları bulabilmek için yeterli zamanımız var mı bilmiyoruz. Her ne olursa olsun bunları düşünmeden uçurumdan atlayan kazanır. Değişim için değil, kendimiz için kolları sıvama vakti. Çünkü bugüne sadece 1 defa sahip olacağız.
Sevgilerimle…
Leave a Reply