Oku, Düşün, Sorgula 2 – Beyaz Zambaklar Ülkesinde

Merhabalar.

Bugün, defalarca okunması gerektiğini düşündüğüm bir kitabın değerli cümlelerini sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Başlıktan da anlaşılacağı gibi kitabımız: Beyaz Zambaklar Ülkesinde. Rus yazar Grigory Petrov tarafından yazılan bu kitap Finlandiya’daki sağlık, eğitim, kültür gibi sistemlerin üzerinden geçerek, yapılanın değil yapılması gerekeni sorgulatan bir eserdir. Tüm olumsuz koşullara rağmen bir grup aydının fikirleriyle yeni bir sistemin nasıl oluşturulabileceğini, birlik ve beraberlikle bir ülkenin nasıl kurtulabileceğini bizlere göstermektedir.

Şimdi, ilk olarak altını çizdiğim cümlelerden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

  • Meşhur bir atasözü vardır: “Yeni toplumlar, kendileriyle birlikte yeni şarkılar üretirler.”
  • Milletler de böyledir. Eğer bir millet büyüklük ve kahramanlık özelliklerini taşıyorsa ondan yıldırımlar doğar, kahramanlar çıkar. Eğer halk kitlesi nemli bir buhar yığınından ibaretse, hiçbir güç ondan yıldırım çıkartamaz.
  • Aydın olmak demek, modaya uygun elbise, şapka giymek ve kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim, halkın beyni konumundadır. Halkımız sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek bir gelir elde edesiniz, geceleri eğlenesiniz diye sizi o konuma getirmemiştir. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar yozlaşmışlardır. Eğitim almış olanların tümü millî düşünceyi geliştirmeye, millî ruhu uyandırmaya, millî iradeyi güçlendirmeye mecburdurlar. Köylülere, işçilere, halkın alt kesimlerine nasıl daha iyi bir konuma yükselebileceklerini öğretiniz!.. Halkımıza var olmanın değerini bilmeyi ve korumayı öğretiniz. Çorak topraklarımızda her köylünün, her işçinin daha insanca, daha sağlıklı, daha mutlu, daha akılcı bir hayat yaşayabileceklerini anlatınız!.. Halkımıza nasıl çalışmaları gerektiğini öğretiniz!.. Az maliyetli sağlıklı konutları nasıl yapabileceklerini gösteriniz!.. Kendilerinin ve çocuklarının sağlıklarını nasıl koruyabileceklerini öğretiniz!.. Mutlu bir aile hayatının nasıl kurulabileceğini, kadının erkeğe, erkeğin kadına nasıl davranacağını ve çocuklarının nasıl terbiye edileceğini anlatınız!.. Halkımızı, her işi zamanında yapmaya, disiplinli ve düzenli çalışmaya alıştırınız!.. Kendisinin ve başkalarının hukukunu gözetmesini öğretiniz!.. Bütün bunlarda halka bizzat kendiniz örnek olunuz!.. Kendi aranızda ve halk ile ilişkilerinizde yol gösterici olunuz!
  • “Hiçbir şeyde aşırıya kaçmamalıdır! Hiçbir şey tek taraflı olmamalıdır. Her şeyde orta yolu gözetmelidir. Her şeyi zamanında ve yerinde yapmalıdır.”
  • “Siz çocuklarınızı terbiye ederken yükselmeleri için onlara kartal kanatları mı taktınız? Yoksa bu kanatları kökünden mi yoldunuz?”
  • “Hayattaki düzensizliklerin en büyük nedenlerinden biri şudur ki, herkes hayatında refaha kavuşmayı arzu eder, fakat hayatını terfi ettirmesini ve bizzat çalışma sonucunda hayatını daha iyi bir biçimde düzenleme ihtiyacını hissetmez.”

 

Ben daha çok bu sözlerden eğitimle ilgili olanlarına yönelmek istiyorum. Öncelikle aydınlarla ilgili çok uzun ve güzel bir öğüt var: “Eğitim almış olanların tümü millî düşünceyi geliştirmeye, millî ruhu uyandırmaya, millî iradeyi güçlendirmeye mecburdurlar.”

Günümüzde birlikte gelişmek sadece şirketlerin vizyonu haline gelen bir ibare olmakta. Bilgi bencili bir toplum haline geldik ki bu durum bizi kıskançlığa, çekememezliğe, başarısız olunduğu durumda dersler alan bir kişi olmak yerine, daha çok kendisi ya da çevresini suçlayan yeni kişilikler yaratmaya sürükledi. Ama bunların yanında aldığı her türlü eğitimi, insanlara yardımcı olacağını düşündüğü her türlü bilgiyi kendi dağarcığında işleyerek herkesin rahatlıkla ulaşabileceği platformlara koyan insanlar, yazarın tabiriyle “aydınlar”, da var. Şöyle ki, toplumumuzda daha çok ikinci duruma sahip olan kişileri değil de birinci duruma yol açan kişileri omuzlarımızın üzerinde tutarak yükselttiğimiz için birlikte başarmak sadece şirketlerin vizyonu olarak aklımızda kalıyor. Oysaki birbirimize destek olduğumuzda, neleri başardığımızı görünce, nasıl güzel bir toplum haline geliyoruz? Hiç unutmam, kuzenim bir kere bana toplumsal imgelerden bahsederken radar olduğunu karşıdan gelen araca selektör yaparak bildiren kişiler beni çok duygulandırıyor demişti. Bu basit olduğunu düşündüğümüz davranış, aslında birlikte düşünmek değil midir?

Selektör yapmak elbette ki milli düşünceyi geliştiren bir unsur değildir. Ben, sadece kendimizi değil de başkalarını düşünerek nasıl farklı bir göze sahip olacağımızı göstermeye çalışıyorum. Bu birlikteliği öğrenebilmek ise birlikte gelişmeyi öğrenebilmeyi de getirecek, buna inanıyorum. Bu arada selektör yapılır mı yakılır mı diye selektör dili ve edebiyatını araştırırken selektör yapmanın bir ceza karşılığının olduğunu öğrendim. Ama lütfen anlatılana değil, anlatılmak istenene odaklanalım 🙂

İkinci olarak konuşmak istediğim cümle şu: “Siz çocuklarınızı terbiye ederken yükselmeleri için onlara kartal kanatları mı taktınız? Yoksa bu kanatları kökünden mi yoldunuz?”

Evet, eğitim diye bir kavram varken öğrenim kavramını da masaya yatırmak istiyorum. Öğrenim, herhangi bir meslek, sanat ya da iş için gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi amacıyla yapılan çalışmalar bütünü olarak geçiyor sözlükte. Bir de bunun öğretim boyutu var ki asıl sorunların olduğu yer orası bence. Evet, çocuklarımızın öğrenerek güçlü olmasını ve güçlü kalmasını istiyoruz ama öğretim kısmında çocuğun öğrenimine dayalı çalışmalar oluyor mu bu soruyu hiç sormuyoruz. Sorsak da sadece soru aşamasında kalıp anlamını yitiriyor amaçlarımız. Onlara başarı ve başarısızlık diye iki kavram öğretip bırakıyoruz ve sadece başarılı olanların aramızda olmasını istediğimizi gösteriyoruz. Bu yüzden ilkokulda başarısız olarak tanımlanan çocuk, devam eden okullarda da kendi kafasındaki başarısız tabirini yenemezse, hep başarısız olarak görüyor kendini. Ve hep de toplumun biçimlendirdiği başarısızlıkta örnek olarak gösteriliyor. İşte bizim çocuklarımıza gösterdiğimiz şey, nasıl öğrenilir ya da öğretilmesi gerekir değil de nasıl başarılı ya da başarısız olunur sorularının kendi kafamızdaki cevapları. Onlara bu iki kavramın, kendi dünyalarındaki anlamlarına göre yorumlamalarına bile müsaade etmiyoruz. Bizim de yıllar önce kafamızda şekillendirilmesine izin verdiğimiz tanımı onlara öğretmeye çalışıyoruz. İşte burada kaybediyoruz. Başkalarının başarısıyla karşılaştırılan çocuk, hep kendi başarısızlığını görür. Yine aynı şekilde başkasının başarısızlığı ile karşılaştırılan çocuk, hep kendi başarısını görecek ve başka bir toplumla tanıştığında onların kafalarındaki başarılı kavrama uyum gösteremezse, çok büyük bir yıkımla karşılaşacak. Muhtemelen de bu başarısızlığı kabul edemeyecek.

Bırakmıyoruz ki çocuklar kendi kelimelerini kendi öğrensinler. Bırakmıyoruz ki kendi geleceklerini kendileri çizsinler. Nasıl olabileceğini bulmalarını değil de nasıl ve neyi bulmaları gerektiğini gösteriyoruz ki bizim istediğimiz sonuca belki de bizim geçmişte kaçırdığımız sonuca ulaşsınlar istiyoruz. Kendi isteğimizi çocuğumuz gerçekleştirsin istiyoruz. İşte bu yüzden onların yükselmeleri için gereken kanatları yolmuş oluyoruz. Onlara kendi yaptığımız kanatları takıyoruz ki bizim istediğimiz seviyeye kadar yükselebilsinler.

Diğer soruları da belki başka bir seride yanıtlamak gerekecek. Yoksa yazının sonunu getiremeyeceğiz 🙂

Umarım, siz de bu kitabı okursunuz ve cevapları bulmak için çabalarsınız. Gerçekten daha farklı bakabilmenizi sağlayacak, buna inanıyorum. Okuduktan sonra da konularla ilgili sizinle tabiri caizse kafa patlatmayı çok isterim. Bununla ilgili ya da herhangi bir konu ile ilgili yazmak isterseniz bana iletişim kısmından ulaşabilirsiniz.

Sevgilerimle.

 

 

Advertisement

One response to “Oku, Düşün, Sorgula 2 – Beyaz Zambaklar Ülkesinde”

  1. Çok teşekkürler, harikaydı. 🙂

    Liked by 1 person

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: