Merhabalar.
Bu yazıyı neden kaleme aldığımı inanın bilmiyorum ama tüm gün içimde biriktirdiğim kelime yığınını serbest bırakmam gerekiyordu. Bu öylesine bir yazı olsun aramızda. Dertleşebildiğim bir yazı…
Tam olarak bugün 23. Yaşıma bastım. 22 yaşım neler öğretti neler bana. Ama gelin görün ki bu öğretileri uygulamakta hala güçlük çekiyorum. Hala bir parçam eksik, hala neyi nasıl yapacağımı bilemiyorum. İç sesim sorunun nerede olduğunu bildiğini defalarca söylemiş olsa da bana, teoride kalıyor söyledikleri. Ben yine bildiğimi okumaya devam ediyorum.
Biraz bahsedeyim size 22 yaşımın bana verdiği derslerden.
Hayat, alışabildiğin kadar yaşanılabilirmiş meğer. Her acı merhemini de yanında getirirmiş ama merhemi görmemeyi tercih ettiğimiz için yakınırmışız sürekli. İnsan ‘asla’ dediği her şeyi, er geç yaparmış. Ve bu hayatta en çok pişmanlık canını yakarmış insanın. Söyleyemediğin, gösteremediğin değerin pişmanlığı.
Bazen o kadar kapılırız ki akıntıya, var olan şeylerin hep var olduğunu düşünürüz. Belki de düşünmek istemeyiz kötüyü. Çünkü kötü düşünmemenin bizim için iyi olacağını biliriz. Diğer tüm olaylarda kötüyü düşünmemize rağmen.
Şuan neden yazıyorum mesela? Belki biraz rahatlamak, belki vicdanımı rahatlatmak için. Belki diğer insanlarda olduğu gibi biraz mağdur edebiyatı yaratmak için. Kim bilir belki de hepsindendir. Sanki biri benim yerime yaşıyor ve ben de o yaşamı izliyor gibiyim. Kendi psikolojimi anlamaya çalışıyorum. Ne hissediyorum, neden böyle yapıyorum, neden böyle hissetmeme rağmen şöyle davranıyorum? Soruyorum sürekli bunları kendime. Ama büyük bir sessizlikle karşılaşıyorum. Belki de henüz o cevaplarla karşılaşmaya hazır değilim. Kim bilir?
Günler akıp gidiyor ve biz her gün uzaklaşıyoruz kendimizden. Onu dinlemek için herhangi bir şey yapmıyoruz ya da onu dinlendiremiyoruz. Yorgunluğumuzun bedelini ona kat kat ödetiyoruz. Belki de bir şeyler için keşke demeden önce azıcık onun söylediklerine kulak vermeliyiz. Belki de azıcık bencil olmak gerekir ki ruhumuzun serbest kalışının verdiği huzur, vücudumuzun dinlenişinin sesine karışır. Ve bu karışım yeni bir ben yaratır ortaya. Yeni ben de gerçek isteğimin ne olduğunun farkında olmamı sağlar bana.
Her yaş, geçen yıl yaşadıklarınla karşılaştırır seni. Neler öğrendiğini sorgulatır sana. Yeni bir yaşın ağırlığıyla taçlandırır benliğini. O yüzden düşündüm ki bugün: neden yıllık hedef verirken yılbaşını baz alıyorum? Neden kendi hedeflerimi yaş günümle değil de ortak bir tarihe bağlıyorum? Belki de bu yıl artık buna başlamalıyım. Yeni yaşım yeni hedefler getirsin bana ve bir sonraki sene öğrendiklerimle hedeflerimi birleştirebileyim. Yeni bir şey buldum. Yeni şeyler üretebileyim.
Ama her şeyden önce hata yaptığımda yeniden başlamayı bileyim.
O yüzden düşüncelerimi Hüsnü Arkan’ın Yeniden’iyle bitireyim. Kim bilir seneye yine böyle bir yazıyla karşınızda olurum. Tabi yeni bir sene yaşamak bahşedilmişse bana.
He bir de şunu paylaşayım sizinle. Öylesine bir yazı, dertleşme yazısı diye başladığım bu yazı, şimdi Zihnimden Notlar serisine döndü. Dertleşmek isterseniz hep bu serinin altında olacağım.
Sevgiler…
Leave a Reply