Günlerdir gözlemliyorum kendimi, etrafımdaki kişileri, videolarda görmüş olduğum kişileri… Birçoğumuzun hedefleri var, gerçekleştirmek için uygun zamanı beklediğimiz. Harekete geçmek için çok da çabalamadığımız, sadece bizi diri tutmasını istediğimiz hayaller. Bir birey olarak neyi yapabiliriz, neden yapmalıyız diye sorgulamadan saplanıp kalınmış hayaller. Evet, çocukluğumuzdan beri bir şeyleri hayal ederek geçirdik, bu bizim doğamızda var. Hayallerimizden besleniriz. Ama sadece beslenmek yetmiyor, onları bir de güçlendirmek, parçalara ayırıp gerçekleştirmek gerek. Belki de tüm bunları gerçekleştirebilmek için bizim neler yapmamız lazım bulmamız gerek ki gerçekleştirmek için somut nedenlerimiz olsun.
Rüzgar Mira Okan’ın söylediği bir söz var: “Hayalle beslen, hedefle güçlen.” diye. Bence bu sürekli kendimize hatırlatmamız gereken bir söz. Düşündüğümüzde, hayallerimiz bir güç tarafından itilmedikçe, onlara bir adım daha yaklaşmadıkça sadece hayal olarak kalmaya devam edecek bizim için. İşte böyle kalmaya devam ettikçe de neden yapamıyorum, neden gerçekleştiremiyorum diye diye kendi motivasyonumuzu etkileyeceğiz. Sonuç olarak da hedeflerimizi, bir sonraki hayallerimizi de erteleyeceğiz.
Bir hedef verirken kendimize, onu gerçekleştirebileceğimizden bile emin değiliz. Hayallerimizi hedeflere dönüştürürken, hedeflerimizi planlamayı unutuyoruz. Çünkü ilk günkü o hevesle hemen bitmesini, her şeyin çok güzel olmasını bekliyoruz. Yapabileceğimizden emin değiliz, belki de içimizi rahatlatmak, en azından denedim demek için koyuluyoruz yola. Ancak o yol, yarısı gelmeden bitiyor bizim için. Ertelenme sayfalarına atılıp kalıyor. Çünkü farklı işler de gerçekleştirilmek için orada bekliyor bizi. Her gün farklı bir durumla karşılaşıyoruz sonuçta. Her farklı durum da başımıza farklı bir iş açıyor. E tabi, o işi halletmek daha önemli bizim için, hayallerimizin acelesi yok. Yarın yapsak da olur.
Geçen hafta, düzenimi tam oluşturmuştum ki annem yarın şunu yapmalısın, bunu yapmalısın diye bir sürü işle çıkageldi önüme. O an bir sürü isyan ettim tabi anneme: Ya ben yarın bir sürü plan yaptım, hangi birini gerçekleştireyim, bir de bunu çıkarma başıma. Tabi bu kavgalar klasiktir, büyür gider o an için iki tarafın da canı sıkılır, tadı kaçar. Neyse ertesi gün, erken kalktım. Zaten çok uzun zamandır planladığım bir şeydi erken kalkmak. İşte bugün tam sırasıydı; çünkü gün sonunda bitirmemi bekleyen bir sürü iş vardı.
Tüm işleri bitirdiğimde saat 12:45’ti. Günü tamamlamayı geçtim, ertesi günün planlarını bile gerçekleştirebilecek vakte sahiptim. Burada erken kalkmamın verimliliğine mi sevinmeliydim, kendi gücümün farkında olmadığım için hemen olumsuza yönelip hem annemi hem de kendimi üzmenin pişmanlığını mı yaşamalıydım?
İşte tam bu günden sonra, sorular sorup kendi kendime sorgulamaya başladım.
- Neden işleri kendi adımıza zorlaştırıyoruz?
- Neden yapabilecekken yapmamayı tercih ediyoruz?
- Neden yapamamayı düşünüp kendimizi korkutuyoruz?
- Yapamamak kötü bir şey mi bizim için?
- Neden, Neden, Neden….?
Hepimizin soruları farklı olabilir. Ama cevapların hemen hemen birbirine benzediğini düşünüyorum.
İşleri kendi kafamızda zorlaştırdığımızda eyleme geçmek çok daha fazla zorlaşıyor. Çünkü direkt olarak olumsuzu yineliyoruz. Yapamamayı kabullenmek, mağlubiyeti kabullenmek demektir. Güçsüz değiliz ama bunları yaparak kendimizi güçsüzleştiriyoruz. Hedeflerimizden, hayallerimizden uzaklaşıyoruz. Motivasyonumuzu kaybediyoruz. Bunun verdiği hüzün ve sinirle de etrafımızdakileri kırabiliyoruz. En sonunda da kendimize olan inancımızı kaybediyoruz.
Tüm bunları yaşamak yerine neden kendimize şunu sormayalım: “Kendinin, yapabileceklerinin farkında mısın?”
Leave a Reply