Zihnimden Notlar 11 – Düşmek mi Durmak Mı?

Herkese merhaba 🙂

2023’ün ikinci yarısında ilk, geçtiğimiz zaman diliminde yazdığım ikinci yazıyla sizlerleyim.

Balkonun serin köşesine oturmuş, kedim yanımda kendini temizlemeye uğraşırken ben de sizlere aktarmak istediğim yazıyı düşünüyorum. Aklımda binlerce konu, sorgulanmış ama sorguyu yazıya dökerken bambaşka bir şekil almış, bu şekli hiç beğenmediğim için yüzlerce kez sildiğim Word dosyasıyla bakışıyorum. Nihayetinde benim için yüzyıllar sonrası gelen yazının aldığı son hali, mutlu olmamamı sağlamadığı gibi sizlerle buluşmayı bilmem kaçıncı kez reddetmek üzere siliyorum.

Saymadım ama belki onlarca kez bilgisayar başından kalktım, onlarca kez de oturdum. Yazmak istediğim konuyu da buldum, çok kez de unuttum. Neden yazdığımı sorguladım, sonra da neden yazamadığımı. İçimde oluşan suçluluk duygusunun sebebini araştırmak istedim ama gelen üşenme duygusuyla bundan da vazgeçtim. Sahi, son günlerim hep böyle geçmiyor muydu benim? Mesela son bir haftam? Son 3 ayım? Neden yapmak istediklerime karşı eski isteğime kavuşamıyordum? Neden eskisi gibi kendi hayatımla mücadele etmiyordum? Peki, eskiyle kendimi bu kadar çok kıyaslıyorsam bende yeni olan neydi?

Çoğumuz son günlerde bu şekilde hissediyoruz. Belki de hayatımızın bir evresini çok çalışarak geçirdiğimiz için kalan zamanı sadece dinlenerek harcamak istiyoruz. Yaşamımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için dinlenmek elbette gerekli. Ancak kaçırdığımız, bizler için önemli kısımları da yakalayabilmemiz gerekiyor. Biz, bu yakalama kısmında harcamamız gereken enerjiyi kaybediyoruz. Yakalama kısmında oluşması gereken isteklerimizi de birer birer söndürüyoruz.

Bu yazıyı yazmaya başlarken öyle bir yük hissettim ki… Bu ağır yükün altından kalkamayacağımı, dün ve bir önceki günler gibi vazgeçeceğimi de biliyordum aslında. Zaten bahanem de hazırdı, yazamıyorum. Yarın tekrar denerim. Vazgeçme eşiğim çok düşük olduğundan, bilgisayar başında boş zaman harcadığımı biliyordum. Süreç hep bu şekilde başlardı. Kısa süre sonra elime telefonumu alır, sosyal medya çukurunda kaybolup gider, sonra da artık çok geç deyip, yarına ötelerdim yapacaklarımı ve yapmak istediklerimi. Yazmaya başlayınca o his göğsümün ortasından kalkıp gitti. Yayınlamasam bile uzun süredir yaşamış olduğum o ağırlıktan kurtulduğumu hissettim. Ben olabildiğimi hissettim. Kendime bir adım attığımı, belki de düşmüşken yerden kaldıranın da kendim olduğunu fark ettim.

Hayatımızda bu düşüşlerin geçerli sebepleri olabiliyor, biliyorum. Toparlamak bir yazıyı yazabilmek kadar kolay olmayabiliyor. Bazı yaşananlar, bizi hayatımızdan kazıyıp çıkartmış gibi hissettirebiliyor. Sanki bir daha devam edemeyecekmişiz gibi…

Hissettiğimiz tüm duyguları yaşamamız gerektiğini düşünüyorum. Üzülüyorsak üzüntümüzü, sevincimizi, öfkemizi (ama kimseye zarar vermeden), hayal kırıklıklarımızı….Bir duyguyu başka bir duyguyla örtmeden…Ne hissediyorsak onu yaşayarak…Buradaki durakları belirleyecek olan kişi, kendimiziz. Duygu duraklarının her birinde gereğinden fazla zaman geçiriyorsak, orada sorun başlıyor. Gelecek durakları kaçırıyoruz, dolayısıyla kendimizi de…

Önce bir nefes alıp başlayalım. Şimdi hangi duraktayız? Gelecek durağa varmak için ne kadar süremiz kaldı?

Sevgilerimle…

Leave a comment